Ehl-i Sünnet Müdafaası

Ehl-i Sünnet Müdafaası

Bu sayfayı hazırlamaktaki maksadım "Ehl-i sünnetin müdafaası" için bir bilgi ve belge bankası meydana getirmektir. Faydalı olacağı ümidi ile başladım. Allahü teâlâ hâlis niyet, hayırlı netice ve muvaffakıyet nasib etsin. Bu sayfayı ziyaret eden kardeşlerimden hayır dualarını istirham ederim. (Daha fazla bilgi için sayfanın altına bakınız.)

Tüm Yazılar

21 Haziran 2007 Perşembe

İbni Kesir'in Vehhabîleri Tekzib Eden Yazıları

İsmâ’îl bin Ömer İbni Kesir, Şâfi’î hadîs alimidir. İbni Teymiyye'nin öğrencisidir. 774 [m. 1372] de Şam'da vefat etdi. Vehhabîler İbni Kesir'i büyük alim olarak tanıtıyor, tefsirine sıkça atıfda bulunuyorlar. İbni Kesir'den naklettiğim aşağıdaki yazılar Vehhabîlerin bazı temel görüşlerini iptal etmektedir.

Ebdâl

Ebu Bekr İbn Merdûyeh diyor ki: «Bize Muhammed İbn Ahmed İbn İbrahim... Sevbân'dan merfû' olarak şu hadîs-i şerîfi haber verdi: «Allah'ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) içinizde yedi sınıf insan bulunacak; onlarla zafer bulacaksınız, onlarla yağmura nail olacaksınız ve onlarla rızıklanacaksınız.»

Yine İbn Merdûyeh diyor ki: Bize Muhammed İbn Ahmed... Ubâde İbn Sâmit'ten rivayet etti ki Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır : «Ümmetim içinde ebdâl otuz kişidir; onlar sayesinde rızıklanırsınız, onlar sayesinde size yağmur verilir ve onlar sayesinde zafere kavuşturulursunuz.» Katâde der ki: Hasan'ın onlardan olduğunu umarım.

İbni Kesir, Bakara/252


Peygamberimizden (aleyhisselam) Şefaat İstemek

İçlerinde eş-Şâmil isimli eserin müellifi Şeyh Ebu Nasr îbn es-Sabbâğ'ın bulunduğu bir grup âlim Utbâ'dan şu meşhur hikâyeyi naklederler ; Utbâ şöyle anlatmıştır : Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) in kabri yanında oturuyordum. Bir bedevî gelerek: Selâm sana ey Allah'ın Rasûlü, AllahüTeâlâ'nın : «Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamberleri de onlara mağfiret dileseydi elbette Allah'ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı.» buyurduğunu işittim. İşte günâhlarımdan mağfiret dileyerek ve Rabbıma benim hakkımda şefaatte bulunmanı isteyerek sana geldim, dedi ve şu şiiri söyledi:

«Ey yeryüzündeki efendilerin en hayırlısı ve en büyüğü; onların güzel kokularıyla yeryüzünün alçak ve yüksek yerleri hep güzelleşmiştir.
Senin bulunduğun kabre benim nefsim feda olsun. Orada iffet, orada cömertlik ve şeref vardır.»

Sonra Bedevi ayrılıp gitti ve bana bir uyku hali geldi. Rü'yâmda Hz. Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) gördüm. Şöyle buyurdular: Ey Utbâ, Bedevi'ye var ve Allah'ın kendisini bağışladığını ona müjdele. (*)

İbni Kesir, Nisa/64 tefsiri.


Meyyitler İşitir

52 — Bunun için sen, ölülere kat'iyyen işittiremezsin. Dönüp giden sağırlara da daveti duyuramazsın.
53 — Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin. Sen âyetlerimizi ancak inananlara duyurabilirsin, işte onlar müslümanlardır.Ölülere Duyurabilir misin Hiç?

Allahü Teâlâ bu âyet-i kerîme'lerde şöyle buyuruyor: Nasıl ki kabirlerindeki ölülere işittirmek, işitmeyen sağırlara sözünü ulaştırmak kudretine sâhib değilsin ve bununla beraber onlar sana arka çevirmektedirler; aynı şekilde hakka karşı kör olanları hidâyete erdirmeye ve onları sapıklıklarından çevirmeye de güç yetiremezsin. Bunlar ancak Allah'a aittir. Dilediği zaman dirilerin seslerini ölülere işittirmek, dilediğini hidâyete erdirmek ve dilediğini sapıttırmak O'nun kudreti dahilindedir. O'nun dışında hiç kimseye bu güç verilmemiştir. Bu sebepledir ki şöyle buyurur: «Sen, âyetlerimizi ancak inananlara duyurabilirsin. İşte onlar müslümanlardır. (Allah'a boyun eğen, O'na icabet eden ve O'na itaat edenlerdir. İşte hakkı işiten ve hakka tâbi olanlar da bunlardır.)» Bu, inananların durumudur. Birincisi ise kâfirlerin misâlidir. Nitekim başka bir âyet-i kerîme'de şöyle buyrulur: «Ancak dinleyenler icabet ederler. Ölülere gelince; onları Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler.» (En'âm, 36).Abdullah İbn Ömer'in rivayet etmiş olduğu bir hadîse göre; Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Bedir kuyusuna atılmış ölülerle üç gün sonra konuşmuş, onları azarlamıştı. Nihayet Hz. Ömer ona: Ey Allah'ın elçisi, kokuşmuş bir kavme ne diye hitâbedersin? demişti. Hz. Peygamber: Nefsim kudret elinde olan (Allah) a yemîn ederim ki siz benim söylemekte olduklarımı onlardan daha iyi işitir durumda değilsinizdir. Şu kadar var ki onlar cevab veremezler. Abdullah İbn Ömer'in bu hadîsi rivayetine karşı mü'minlerin annesi Hz. Âişe (r.a.) «Bunun için sen, ölülere kat'iyyen işittiremezsin.» âyetini delil getirerek Allah Rasûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) nün yukarıdaki sözünü şöyle te'vîl etmiştir: Şüphesiz ki onlar benim kendilerine söyleyegelmekte olduğum şeylerin gerçek olduğunu şu anda çok iyi bilmektedirler. Katâde der ki: Allahü Teâlâ onları peygamberi için diriltmiş de onlar bir azarlama, suçlama ve öç alma şeklinde onun sözünü işitmişlerdir. Alimler katında sahîh olan ise İbn Ömer'in rivayetidir. Zîrâ onun sahîh olduğuna birçok yönlerden şâhidler vardır. Bu cümleden olarak İbn Abdülberr'in İbn Abbâs'tan merfû' olarak rivayet ettiği ve sahihtir dediği bir hadîste şöyle buyrulur: Bir kimse dünyada iken tanımakta olduğu bir müslüman kardeşinin kabrine uğrar da ona selâm verirse Allahü Teâlâ onun ruhunu kendisine iade eder de selâm verenin selâmına karşılık verir.

İbni Kesir, Rum 52-53. ayetlerin tefsiri


Nitekim Ebu Dâvûd et-Tayâlisî der ki: Bize Salt İbn Dinar'ın Hasan'dan, onun Câbir İbn Abdullah'tan rivayetine göre; Allah Rasûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur : Muhakkak ki sizin amelleriniz akraba ve aşiretlerinize kabirlerinde arzedilir. Eğer amelleriniz hayır ise sevinirler. Aksi ise : Ey Allah'ım, Senin tâatını işlemesini ona ilham et, derler.

İmâm Ahmed der ki: Bize Abdürrezzâk'ın... Enes'den rivayetine göre, Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur : Muhakkak ki sizin amelleriniz, ölü olan yakınlarınıza arzolunur. Eğer hayır ise sevinirler. Değilse : Ey Allah'ım, bize hidâyet verdiğin, gibi onları da hidâyete kavuşturmadıkça onları öldürme, derler.
İbni Kesir, Tevbe/105 tefsiri


(*) Not: İbni Kesir'in Nisa/64 tefsirinde naklettiği rivayet başka kaynaklarda da mevcuttur. Mesela, Recep Yıldız şunları yazmış:

Huzur-u Nebi’de el-Utbi’nin tanık olup naklettiği şu manzaraya muvafık nice haller var... el- Utbi naklediyor: Kabr-i Şerif’in yanında oturuyordum, bir bedevi geldi, kabre yönelip “Es-selamu aleyke ya Resulallah! İşittim ki Allahü Teala şöyle diyor: ‘Eğer müminler kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.’[30] ben de huzuruna, günahına istiğfar eden, Rabbine karşı, şefaatini bekleyen bir halde geldim.” diye yalvarır. Samimi duygularla Allah Resülü’nden (sallallahu aleyhi vesellem) şefaat talebinde bulunan bedevi şöyle bir şiir inşad eder:Ey kemikleri bu vadiye defnedilenlerin en hayırlısı olan Resul!Kemiklerinin kokusundan ova ve tepeler güzel olmuştur.İçinde bulunduğun kabre canım fedadır.İffet, cûd ve kerem o kabrin içinde metfundur. Bedevinin haline tanıklık eden el-Utbi hemen orada uykuya dalar. Rüyada Allah Resulü’nü (sallallahu aleyhi ve sellem) görür. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyururlar ki; “Utbi! Bedeviye yetiş ve ona, Allah’ın kendisini affettiğini müjdele.”[31]

[30] Nisa(5): 64. [31] İbn Kudame, el-Muğni, Beyrut, 1994, III, 394.

Kaynak: Recep Yıldız, Harameyn Notları, İnkişaf Dergisi, No: 7.

Prof. Dr. Zekeriya Güler ise İmam-ı Nevevî'nin sözlerini şöyle nakletmiş:

Nevevî (v. 676/1277), “Ziyaretçi kerem sahibi olan kabre/ravza-i mutahhereye gelir; sırtını kıbleye, yüzünü de kabrin duvarına çevirir... Kendisi hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile tevessülde bulunur ve onunla Allah Teâlâ’dan istişfâ’ eder” dedikten sonra şunu kaydetmektedir: “Bu konuda Mâverdî, el-Kâdî Ebu’t-Tayyib ve diğer ashabımızın müstahsen görerek el-Utbî’den naklettikleri en güzel söz şudur: “Ey şu kutlu toprakta yatanların en hayırlısı! Bu kabrin varlığından dolayı, yeryüzünün tüm dağları ve ovaları ne kadar da hoştur. (Peygamberim!) Senin sâkini bulunduğun bir kabre canım feda olsun! İffet ve nezâhet, kerem ve sehâvet hep bu kabrin içindedir”.

Kaynak: Prof. Dr. Zekeriya Güler (Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi), Vesîle ve Tevessül Hadislerinin Kaynak Değeri (Tahric ve Değerlendirme), İlam Araştırma Dergisi, c. II, sy. 1, Ocak-Haziran 1997.

Huccet-ül İslâm İmâm-ı Muhammed Gazâlî İhya kitabında, "Ravza-i Mutahharanın Karşısında Duruş Keyfiyeti" kısmında diyor ki:

"Sonra Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem kabrine gider ve yüzünün karşısında arkasını Kıbleye, yönünü türbenin duvarına çevirerek dört adım uzakta durur... Makbul olan ve Peygambere hürmeti ifade eden, hürmet ile karşısında bulunmaktır [İmâm-ı Gazâlî burada okunacak salevat ve duaları yazdıktan sonra devam ediyor ve diyor ki:] Bundan sonra şöyle der: Ya Resûlallah!...Sen, seni ziyaret edenlere şefaat edeceğini vaadettin. Ben aciz bir ümmetin olarak şefaatini dilemek üzere huzuruna geldim. Bana Kıyametin dehşetinde şefaatçi ol. Ya Rab! Kıyamet gününde Habibini bana şefaatçi kıl ve şefaatini kabul eyle!..." (İhya, Bedir Yay., c. 1, s. 740)

Bütün bunlar gösteriyor ki, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabrini ziyaret etmek ve kendisinden şefaat istemek güzel ve makbul bir işdir.

İmam-ı Kurtubi'nin tefsirindeki şu rivayet de konuyla alakalıdır:

Ebû Sadık, Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah'u (sallallahü aleyhi ve sellem) defnettiğimizden üç gün sonra bir bedevi Arap yanımıza çıkıp geldi. Kendisini Rasûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabri üzerine attı. Toprağından başının üzerine saçmaya koyuldu. Şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü, sen söyledin biz de senin söylediğini dinledik. Sen Allah'tan belledin biz de senden belledik. Allah'ın sana indirdiği buyruklar arasında da: ''Şayet kendilerine zulmettiklerinde..." âyeti de vardır. Ben kendime zulmettim. İşte sana, bana mağfiret dilemen için gelmiş bulunuyorum. Kabirden ona: Sana mağfiret olundu, diye seslenildi.

Kaynak: Kurtubi Tefsiri, Nisa/64.

İbni Kesir'in tefsirinden naklettiğim yukarıdaki rivayeti ve İmam-ı Kurtubi'nin yazdığı bu rivayeti bir sene kadar önce bir forumda yazmıştım. Bundan birkaç ay önce de, Mefahim isimli eser elime geçti. Hoş bir sürpriz olarak gördüm ki, bu rivayetler orada da yazılıdır. Müellif Muhammed bin Alevi el-Maliki el-Haseni şu bilgileri eklemiş:

İbni Kesir'in yazdığı rivayeti aynı zamanda İmam-ı Nevevi el-İzah adlı eserinin 498. sayfasında, Şeyh Muhammed İbni Kudame Mugni isimli meşhur eserinde (el-Mugni, 3/556), Şeyh Ebu'l Ferec Şerhü'l-Kebir adlı eserinde (Şerhü'l-Kebir, 3/495), Şeyh Mansur bin Yunus el-Buhuti de Hanbeli mezhebinin en meşhur kitaplarından biri olan Keşşafu'l-Kına adlı eserinde (Keşşafu'l-Kına, 5/30) nakletmişlerdir...

Bize göre, bu büyük alimlerin naklettiği bu kıssanın zayıf ya da sahih kabul edilip edilmemesi herhangi bir önem arz etmemektedir. Zira önemli olan şudur ki, bu alimlerin hiç birisi bu kıssayı şirk, sapkınlık, kabirlere tapmak ve putperestlik olarak görmemişlerdir. Rivayette geçenleri onayladıkları içindir ki kıssayı aynen nakletmişlerdir.

Buna rağmen onların sözlerine güvenmeyecek ve delil kabul etmeyecekler varsa şundan başka diyecek bir şeyimiz kalmıyor: "Allah'ım bu ne büyük bir iftiradır."

Utbi'nin kabr-i şerif başında okuduğu şiiri, şu anda Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hücreyi seadetlerinin karşısındaki sütunların üstünde yazılıdır. Yüzyıllardır onu herkes görmektedir. Hatta Kral Abdülaziz, Kral Suud, Kral Faysal ve Kral Halid zamanında da oradaydı. Şimdi de Kral Fahd zamanındayız [şimdi de Kral Abdullah var- mütercim] ve bu şiir orada muhafaza edilmektedir.

Kaynak: Mefahim tercümesi, Baskı: Ege Basım, İstanbul, 2007; s.158-159.

Bütün bunlara iki mühim kaynak daha ekleyelim:

Şâfi’î fıkh ve tefsîr âlimi, meşhur fıkıh kitabı Hâvî'nin müellifi İmâm-ı Mâverdî de (rahmetullahi teâlâ aleyh) el-Utbî’nin kıssasını tasvib ederek nakleden alimlerden biridir. Bkz. Ahkâm-üs-sultâniyye, 10. Bölüm: Hacc Emirleri ve Haccı İdare; Bedir Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 120.

İmâm-ı Kastalânî de (rahmetullahi teâlâ aleyh) benzer bir rivayeti ("Muhammed İbn-i Harb el-Hilâlî anlatmıştır:..." diyerek) nakletmektedir. Bkz. Mevahibü Ledünniye, Hisar Yayınevi, İstanbul, c. 2, s. 478.

Hazırlayan: Murat Yazıcı

En son değişiklik: 7 Ekim, 2009.

Hiç yorum yok:

Yazıların Kaynakları

Bu sayfadaki yazılar genel olarak şu iki kategoriden birine girmektedir:
1. Gazete, dergi veya kitaplardan alınmış kısımlar veya makaleler. Bunların yazarları ve hangi kaynaktan alındığı açıkca belirtilmiştir. İstifadeli olduğunu ve mühim bilgiler ihtiva ettiğini düşündüğüm yazıları -muhtevalarını değiştirmeden- buraya aldım. Bu tür yazılarda ifade edilen görüşler yazarlarına aittir.
2. Kendi araştırmalarıma dayanan, çeşitli kitaplardan ve makalelerden istifade edilerek derlenmiş yazılar. İstifade edilen kaynaklar listelendikten sonra genellikle "Hazırlayan: Murat Yazıcı" ifadesi yazının sonuna eklenmiştir.
Bu sayfadaki yazıların mühim bir kısmını çeşitli forumlarda yayınlamıştım. Bu tür yazılarımı düzeltmeler ve ilaveler yaparak burada toparladım. Gerektiğinde eski yazılara yeni belge ve bilgiler ekliyorum.
Not: Sayfanın sol üst köşesindeki rakam, 3 Ocak 2009'dan bu yana bu sayfanın kaç kere görüntülendiğini göstermektedir. Bu rakama blog yöneticisinin girişleri dahil değildir.

Yazıların Kullanım ve Dağıtımı Hakkında

Bu sayfadaki yazıları kopyalayabilir ve kullanabilirsiniz. Buradaki herhangi bir yazıyı başka bir sitede yayınlarsanız, bu sayfaya ( http://muratyazici.blogspot.com/ ) bağlantı vermenizi rica ederim. Zamanla ilave başlıklar eklemenin yanı sıra, mevcut başlıklara da yeni belgeler eklemeyi planlıyorum. Bu sayfaya bağlantı verildiği takdirde, her okuyucu ilgilendiği yazının en yeni haline ulaşma imkânına sahip olacaktır.